13 Ocak 2012 Cuma

Delinin Hatıra Defteri ve İçinde Hiç Geçmeyen Üç Silahşorlar





Hep bir kuş kanadında gelip gittin
Bir imkansızlık okudu dudakların
Gözlerimin dilinden…”

Ve gözlerimin İçinde biraz sessizlik var
Biraz, ağlamak yerine uzaklara bakmışlık
Biraz,
 “Biraz” var,
(kirazın olmamışına densin bence)
Ne güzel olurdu değil mi ?

“Bahar geldi yeşeriyor birazlar
Yarimin kulaklarına taksam kirazlar”

Gibi yeni uyaklarımız olsa
Ben dalsam yine bir “şose, dutluk, asfalt “dolmuşuna
Ki ben dalsam dalsam hüzne dalarım,
Hüzün de bir denizdir, hem de Turuncu deniz
Sen ne renk elbise giyersen o renk deniz
Sonra bil bakim…aşık olurum
Herkes oluyorsa ben de olurum
Hem ben iyi aşık olurum
Böyle ezgin, böyle yaşlı, böyle masum olurum

Olmayacak şey değil aslında
Önce ben aşık olurum, ardından sen gelirsin
Yarım bırakıp gelirsin bir masalı
(O yüzden anneleri ölüdür “hansel ile gratelin”)
Masal bu ya, gözlerin de gelirler
Ben oturup gözlerinin karşısına
Buluttan yağmuru ummak kadar doğal bir biçimde
Ummadık şeyler umarım gözlerinden sonra
Mesela bir kent umarım, sırılsıklam
Saçların olsun umarım, seçim konvoyları kadar uzun
(Kovboyları ummam, ama onlar da gelir )
Bir sır umarım bilmem kim bilir
Kalbine kaç kulaç iple inilir…?

Demedim ya,
Önce kuşlar gelmişti,
Çiçek renginde kuşlar
İşte o kuşlar kadar sen gelmiştin
Ortalık dağınıktı, Bu aşka yeni taşınmıştım
Bir yıllık kaparosunu ödemiş
Yeniden dayayıp döşemiştim
Begonviller ekmiştim balkonuna
Karanfiller saksılar eski pikaplar almıştım…
Sen gelmiştin,
Ve sendin gördüklerin
Kulaklarının bu kadar güzel olduğunu ilk kez görüyordun
“kulaklarım” diyordun ne güzelmiş
Gözlerim diyordun,
-Bunlar mı ? diyordun istediklerin
-Al, diyordun atıyordun yüzüme

gözlerin diyordum…
biraz daha kalsana…

kalmıyordun biraz daha
sonra, evim başıma yıkılıyordu
kaparom yanıyor, begonviller soluyor
karanfiller, saksılar ve pikaplar seni çalıyordu
(taş pikaplar, toş pikaplar, tuş pikaplar)
evim başıma yıkılyordu
sen bir iç rüyadan bizim rüyayı izliyordun
sürükleniyorduk,
nükleer, tusunmai ve deprem yemiş japonya vatandaşı kadar felaketzede oluyorduk
Ve sizin rüyaya iltica ediyorduk
(bu siz biz olayı nerden çıktı bende anlamadım)
Sizin rüya, demokratik bir ülkeydi
Demokratikti ama demoydu
Tam sürümü alacak gücü yokmuştu devletinizin
Ben kalbimi bozduruyordum
Ödüyordum, üstün bana kalıyordu
Sonra üstünü alıp, üstüne de beni ekleyip
İkimizden bir uçurtma yapıyordum
İpini de kiraz ağacına bağlıyordum

“yüreğim bir uçurtma
İster uçurt, ister uçurtma”

11 Ocak 2012 Çarşamba


Fiyatı  : 10 TL
Yıllık Abone:
İl İçi (Gümüşhane)     : 30 TL
İl Dışı  : 40 TL

Banka Hesap No:
0246 29070489-5003
Ziraat Bankası Gümüşhane Şubesi

Lütfen ödeme yaptıktan sonra dekont numarasını herfene@herfene.com Adınız Soyadınız ve adresine açık adresinizle birlikte e-mail atınız

9 Ocak 2012 Pazartesi

Aşk’a Önermeler...



...Her Aşk, bir öncekinin Aşk olmadığını öğretir insana... Gerçek aşkı bulmak için kaç tane eskitmek gerekir?

..."Her Aşk" derken yanılıyor olabilir miyim acaba… Acaba aşk bir tane de. Her gelişinde kılık mı değiştiriyor?

…O halde... Aşk görünmek için sevgililerin bedenini kullanan bir varlıksa... Biz aşka mı aşığız. Yoksa?
…Âşık, sevgilisini; sevgilisinin kendisini sevdiğinden daha çok sevdiğine inanırken buna üzülmeli mi? Sevinmeli mi?
…İstediği zaman âşık olup, istediği zaman unutabileceğini söyleyen insanlar… Aşk’a hükmetmeyi öğrenmiş “aşkı-aşmış” insanlar mıdır, yoksa Onun ne olduğunu bilmeyen zavallılar mı?
…Aşk’tan nefret edilir mi? Eğer bu mümkünse, nefret eden kişinin Aşk’tan ondan nefret edecek kadar büyük bir zarar görmüş olması gerekmez mi? Aşktan zarar görmenin tek şartının âşık olmak olduğunu düşünürsek, Aşktan nefret eden kişinin nefret ettiği süre boyunca hala âşık olması gerekmez mi?
…Bir kimse, Aşk halinin kendisinde bulunmasından Muzdarip ve bu hâl dünyasını zindan, sağlığını tehdit, şuuruna da kastediyor, sıradan insanlar gibi yaşamasına engel oluyorsa.  Aşk için güzel bir şey diyebilir miyiz, bilakis bu sıfatlar ancak çetin bir hastalığın belirtileri değil midir?
… Aşk gerçekten iki kişilik midir? Erosun sadağındaki bütün okları kendi bağrına saplayıp… Maşukunun haberi olmadan dünyasını zindana çeviren âşıklar,  bu mağduriyetlerinden dolayı karşı taraftan bir hak iddia edebilirler mi? Bu durumdan, “Maşuk’un sevmesi zorunlu değildir”  diye bir önerme çıkarılabilir mi?
…Aşk’ın dereceleri mi vardır? Yani Mecnun’un aşkı gerçekten mi en büyük olandı, yoksa Mecnun bu rolü en iyi oynayan (dışavurum yeteneği en iyi olan) mıydı? Peki, eğer öyleyse, sevgisini sergileyemeyen âşıklar neyi sorumlu tutmalıdır bu durumdan?
…Aşk ile zekâ arasında nasıl bir ilişki vardır? Aşkın şiddetini duyumsayıp ona mukabele etmek zekâ işi olmalı değil midir? Ki  “mecnun” kelimesinin “deli” demek olduğunu düşünürsek, Aşk kendi mevcudiyetini böylesine çarpıcı bir ironi ile ilan etmekle “düşünsel duyumsamalarla” dalga geçmekte değil midir?  Bunların da yekününün deli işi olmadığını bile bile…
“O halde aşk, kendisini bir kalıba koydurtmamak için aklı en büyük silah olarak kullanırken… Kendisi neden musallat olduklarını mecnunlaştırmak için uğraşır?”

18/10/2010
Fahrettin Köseoğlu