Tene zarar vermeden geçip, yüreği
paramparça eden silah! Her biri bir yıldırım şiddetinde olan harflerin en
tehlikeli dizilişleridir Şiir.
Bir ayağı cennette
diğeri
cehennemde, üçüncüsünü ise yere basmayan bir sacayaktır. Ve işte o
basmayan ayağıdır ki
okurunu kendine çeker. Onu bağlar, esir eder, biat ettirir… Cennetle, Cehennemi
bir arada yaşamaya razı
eder.
Üçüncü ayak, “meçhul”dür. Şairin
anlatmadığı, Okurun
anlamadığı! Ama
ikisinin de vazgeçemediği. Tüm
vasıflarıyla net ve belirgin olan Cennet, Cehennem ikilisinin arasında “Araf”
gibi duran, kararsızlığın ve boşluğun çekirdeğidir. Hayal
Makinesinin emrine verilmiş “akıllı madde”, bulunduğu kaba şeklini
unutturan “Abı Hayat”, zaman cetveli üstünde oynayan “Cambaz”.
Kimilerine göre ilhamdır 3. ayağın kaynağı,
kimilerine göre birikim. Mevlana yanmışlık şartını koşar mesela,
Yunus sadıklığı. Karacaoğlan pınar
başında
rastlar ona, Mecnun kupkuru çöllerde arar. Veysel toprağa gömerken,
Necip-cik, Necip-cik diye çağırır birisi!
3. Ayak, günümüz şiirinde ya
tükenmiş ya
unutulmuş ya da ulaşılmazdır.
Kuru tasvirler ve mekaniği bozuk
cümlelerle geçiştirilir
olmuş şiir. Yazdığı şiire âşık olan
günümüz şairi de. Kargadan
başkasına “kuş” demez olmuş. Binlerce
Donkişot doluşmuş, boş kalan meydana.
Her birinin değirmeni
kendi rüzgârıyla dönen…
Suyu çekilmiş meyve posası
gibi kalmıştır şiir ortada;
yetim, mazlum ve çaresiz. Talep yetersizliğinden kalmıştır, his
yoksulluğundan. “Ruhun”
zırhını delen şiir “Eşyanın”
zırhını delememiş, materyalizmin
–kütle, yerçekimi ve eylemsizlik- ilkelerine yenik düşmüştür.
Göremediğine
inanmayan insan, şiire ilgi
duymamaya başlamıştır Düşünün, kitlelerin yekpare öldürüldüğü günümüz
dünyasında, insanların bir Bülbülün Güle olan hasretine acımasını beklemek haksızlık
olmaz mıydı?
İşte bu yüzdendir ki Şiir,
evrimini ve misyonunu tamamladıktan sonra, akacak yeni mecralar bulamadığından, önce
kendini tekrar etmiş ve tıpkı
Dinozorlar gibi yerküreyi yavaş, yavaş terk etmeye başlamıştır. 3.Ayak
insanda başka sıfatlarda
yansımaya başlamıştır. Ki
bunlar insanın da misyonunu ve vadesini tamamladığının resmidir!
Bu nokta da, kendini sorumlu ve
görevli hisseden bir avuç şair kalmıştır geriye. Fuzuli’nin de dediği gibi “başını taştan taşa vurup avare
gezen”. Ve tüm bunların bilincinde, mütevazıce şiirin peşinden koşan ..
Fahrettin
Köseoğlu