9 Ocak 2012 Pazartesi

Aşk’a Önermeler...



...Her Aşk, bir öncekinin Aşk olmadığını öğretir insana... Gerçek aşkı bulmak için kaç tane eskitmek gerekir?

..."Her Aşk" derken yanılıyor olabilir miyim acaba… Acaba aşk bir tane de. Her gelişinde kılık mı değiştiriyor?

…O halde... Aşk görünmek için sevgililerin bedenini kullanan bir varlıksa... Biz aşka mı aşığız. Yoksa?
…Âşık, sevgilisini; sevgilisinin kendisini sevdiğinden daha çok sevdiğine inanırken buna üzülmeli mi? Sevinmeli mi?
…İstediği zaman âşık olup, istediği zaman unutabileceğini söyleyen insanlar… Aşk’a hükmetmeyi öğrenmiş “aşkı-aşmış” insanlar mıdır, yoksa Onun ne olduğunu bilmeyen zavallılar mı?
…Aşk’tan nefret edilir mi? Eğer bu mümkünse, nefret eden kişinin Aşk’tan ondan nefret edecek kadar büyük bir zarar görmüş olması gerekmez mi? Aşktan zarar görmenin tek şartının âşık olmak olduğunu düşünürsek, Aşktan nefret eden kişinin nefret ettiği süre boyunca hala âşık olması gerekmez mi?
…Bir kimse, Aşk halinin kendisinde bulunmasından Muzdarip ve bu hâl dünyasını zindan, sağlığını tehdit, şuuruna da kastediyor, sıradan insanlar gibi yaşamasına engel oluyorsa.  Aşk için güzel bir şey diyebilir miyiz, bilakis bu sıfatlar ancak çetin bir hastalığın belirtileri değil midir?
… Aşk gerçekten iki kişilik midir? Erosun sadağındaki bütün okları kendi bağrına saplayıp… Maşukunun haberi olmadan dünyasını zindana çeviren âşıklar,  bu mağduriyetlerinden dolayı karşı taraftan bir hak iddia edebilirler mi? Bu durumdan, “Maşuk’un sevmesi zorunlu değildir”  diye bir önerme çıkarılabilir mi?
…Aşk’ın dereceleri mi vardır? Yani Mecnun’un aşkı gerçekten mi en büyük olandı, yoksa Mecnun bu rolü en iyi oynayan (dışavurum yeteneği en iyi olan) mıydı? Peki, eğer öyleyse, sevgisini sergileyemeyen âşıklar neyi sorumlu tutmalıdır bu durumdan?
…Aşk ile zekâ arasında nasıl bir ilişki vardır? Aşkın şiddetini duyumsayıp ona mukabele etmek zekâ işi olmalı değil midir? Ki  “mecnun” kelimesinin “deli” demek olduğunu düşünürsek, Aşk kendi mevcudiyetini böylesine çarpıcı bir ironi ile ilan etmekle “düşünsel duyumsamalarla” dalga geçmekte değil midir?  Bunların da yekününün deli işi olmadığını bile bile…
“O halde aşk, kendisini bir kalıba koydurtmamak için aklı en büyük silah olarak kullanırken… Kendisi neden musallat olduklarını mecnunlaştırmak için uğraşır?”

18/10/2010
Fahrettin Köseoğlu 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder